22 Temmuz 2013 Pazartesi

5.gün: Edirne-Elhovo (86km.)

Mesafe: 86km.
Süre: 4sa.53dk.
Konaklama: Hotel Diana
Tarih: 11.07.2012


Türk-Bulgar sınırı
Güne erken başladık. Güler teyze yine yapmıştı yapacağını ve bize kahvaltı hazırlamıştı. Yola başlamadan önce, Bulgaristan rotasını belirlemek için bir internet kafeye oturduk. Kafede birkaç tane orta yaşlı insanın konuşmalarına kulak kabarttım. Bizi tekmili kıyafet gören kısa olanı: Aaa Türkmüş bunlar; uzunca olanı: artık bizimkilerde yapmaya başladılar böyle şeyleri. Bir değişime, güzel bir değişime şahit olmak bizi gururlandırmıştı ve turun başarısı için kamçılamıştı. Bulgaristan’a Hamzabeyli sınır kapısından girip, Balkan Dağlarını aştıktan sonra Tuna nehrine ulaşmayı planlıyorduk ilerleyen günlerde. Sınıra yaklaşık 10km.kala Demirköy köyüne uğradık. Hem suyumuz azalmıştı hem de şöyle okkalı bir Türk kahvesi içelim dedik. O da ne! Köy kahvesinde Türk kahvesi yokmuş ama Nescafe varmış. Vay anam vay emperyalizmin, kültürel yozlaşmanın geldiği noktaya bak. Fena hayal kırıklığına uğramıştım.


İstanbul tabelasını görünce dayanamadım:)
Nihayet Bulgar sınırındaydık. Hızlıca sınırı geçtik. Gümrük memuruna Londra’ya gittiğimizi söyleyince, kafa bulduğumuzu zannetti ve kızdı bize. Genellikle tırların kullandığı sakin bir sınır kapısı burası diğer Türk-Bulgar sınır kapılarına oranla. Bulgaristan düz, nispeten yeni asfaltlanmış güzel yollarla karşıladı bizi, rüzgar da olmayınca bulutların üzerinde sürer gibi hissettim. Hava nemliydi burada, çok terletti ve susattı. Sınırdan birkaç km sonra suyumuz tekrar azaldı ve gördüğümüz ilk Bulgar köyü Granitovo’ya girdik. Köy meydanına ulaştık ve şaşkın bakışlar arasında markete girdik. Annemin yanımda bulunsun diye verdiği Bulgar Levası ile birkaç şişe su aldık. Köy yaşlılar, kadınlar ve çocuklardan oluşuyordu. Bulgaristan köylerinin kaderiydi bu. İşsizlikten dolayı erkekler büyük Bulgaristan şehirlerine ya da diğer Avrupa şehirlerine gidiyorlar çalışmaya. Marketteki su bize yetmedi yandaki bara uğradık. Şaşırmayın Bulgaristan’ın bütün köylerinde bar vardır. Barmen çocukla garip ve komik bir konuşma yaptık. Adama Bulgarca su var mı diye soracağıma, su ister misin diye sormuşum. Adam tabi öyle baktı sadece. Dedim herhalde anlamadı bu sefer yüksek sesle söyledim. Adam sonra anladı ve bana su verdi. Zaten İngilizce’de biliyormuş. Anlattı bana yanlış söylediğimi. Biraz kızardım ve çok gülerek bardan çıktım. Egemen’e anlattım durumu. Abartmıyorum 10 dakika gülmüşüzdür. Yolun devamında rüzgar yakaladı bizi. Hava karardığında Elhovo’daydık. İlk defa konaklamaya para vererek 20 euro ya Diana hotelde kaldık. Temiz bir hoteldi, verdiğimiz paraya değer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder