26 Eylül 2013 Perşembe

47.gün: Chelmsford-Londra (63km.)

Mesafe: 63km.
Süre: 3sa. 27dk.
Konaklama: Cevdet abinin evi
Tarih: 22.08.2012

İlk gün, 40 km. sonunda Avcılar’a vardığımızda, bundan 100 tane yaparsak Londra’da olacağız demiştik. Şimdi ise bugüne kadar gittiğimizin 40'ta 1'ini gittiğimizde Londra’da olacaktık. Sabah uyandığımızda karışık duygular yaşıyorduk. Turun son günü olduğu için üzüntülü, harika bir şey başardığımız için mutluyduk. Acı ve tatlıyı aynı anda sunuyordu bir kez daha bisiklet bize. Fazla yolumuz yoktu, topu topu 60 km. Köy yollarını takiben yoğun rüzgar altında ilerledik. Londra'ya yaklaşırken, olimpiyat düzenlemelerini görmeye başladık. Bisiklet yolları taze çizilmişti. Londra Olimpiyatları bitmişti vardığımızda, şehir paralimpik oyunlarına hazırlanıyordu. Burada bisikletçiler kask kullanıyorlar şehir içi de olsa ama pek kurallara uydukları söylenemez. Araba bile solluyorlardı.



Saat 6 sularıydı, işte son durak Londra. Tower Bridge, London Eye, Big Ben, Trafalgar Meydanı, Thames Nehri. Son çekimlerimizi burada yapıyoruz, hemen Big Ben’in altındaki Westminster köprüsünde. Bunun ardından bir anda hissizleşiyorum, hareketlerim yavaşlıyor. Pink Floyd’un Comfortably Numb’ı bu an için yazılmıştı belki de. Turun bittiğine inanamıyordum. Öte yandan heyecanlı, üzgün, sevinçli değildim.  Oysa düşlediğim bu değildi. Bağırıp çağırmak, havalara zıplamak, sevinçten ağlamak isterdim. Ama hissettiğim şey sadece hiçlikti. Neden böyle hissettiğimi hala bilmiyorum.


İşte bizim 47 günlük, 3828km.lik turumuzun hikayesi böyleydi.

46.gün: Harwich-Chelmsford (118km.)

Mesafe: 118km.
Süre: 7sa. 01dk.
Konaklama: Saracens Hotel
Tarih: 21.08.2012


Kuzey Denizi’ni aşıp, İngiltere’nin Harwich limanına vardık. Ege’ye pasaport kontrolünde birçok soru sordular. Neden geldiğini, nerede - ne kadar kalacağını, cebinde kaç para olduğunu filan sordular. Sorgulamanın ardından sınırı geçiyoruz. Bizi North Sea Cycle Route karşılıyor. Seviniyoruz kolay bir gün olacak diye. Ancak bisikletçiler için yapılmış ayrı yollar yok genellikle. Yollar yamalı ve çift yön. İngiliz köylerinden geçtik. Colchester’de ben patates, sosis, omlet, domates ve fasulyeden oluşan İngiliz kahvaltısından, Ege ise fish&cips’ten  yedi.

Nadiren denk geldiğimiz bisiklet yolları
CS’den Russ’ta kalacaktık bu gece. Akşam eve geç geleceğini söylemişti daha önce. Durum böyle olunca, biz de yol kenarındaki bir bahçeye attık tulumları, iki saat güzelce kestirdik, hafif rüzgar eşliğinde. Akşam hava kararmıştı, Russ’tan hala bir cevap yoktu. Hafif yağmur altında, biraz yokuş çıktıktan sonra Russ’un evine varıyoruz. Evde kimse yok, bekliyoruz gelmiyor. Çadırda mı kalalım yoksa hotelde mi tartışmaları arasında geceliği 60 pounda bir hotelde kalıyoruz, yemek ve internet yok. Valla soygun. 

45.gün: Amsterdam-Hoek Van Holland (93km.)

Mesafe: 93km.
Süre: 5sa. 04dk.
Konaklama: Stena Line, Hollanda-İngiltere feribotu
Tarih: 20.08.2012

Tobias ve Filippa 
Amsterdam’da iki gün boyunca kendimi yeniledim, Amstel nehrinde yüzdüm, Heineken’de bira içtim, Hard Rock Cafe’de kulağımın pasını sildim. Bu iki günün ardından gün, Birleşik Krallığa geçme günüydü.

Sakin bir gün oluyordu, hava lehimizeydi. Hoek Van Holland’a yaklaştıkça rüzgar biraz arttı. Bizi karşıya Ada’ya taşıyacak olan şirket Stena Line. Günde iki sefer yapıyor Ada’ya. Gece seferinde kamara kiralamak zorunlu, yatak için 10ar euro, bisikletler için 5er Euro verip toplamda kişi başı 85 euro harcıyoruz. Gündüz seferine göre daha yavaş gidiyor.

Ada’ya kara yolu ile ulaşım yok, Fransa’dan tren ile geçiş mümkün. Kara yolu olsaydı, hiç tereddüt etmez, yaklaşık 200km.tünelden sürerdim. Akşam 21.00 gibi limana varıyoruz, gemi 22:30’da hareket ediyor, Harwich limanına doğru.


42.gün: Eindhoven-Amsterdam (152km.)

Mesafe: 152km.
Süre: 7sa. 49dk.
Konaklama: Philippa ve Tobias’ın evi (CS)
Tarih: 17.08.2012

Gün bisiklet başkenti Amsterdam’a varma günü. O heyecanla yola koyulduk. Bisiklet sürmek keyifli arkadaş burada, zaten insanlarda hakkını veriyorlar bu yolların, hiç boş bırakmıyorlar, sürekli bir bisiklet trafiği. Işıklarda kim önce kalkacak diye bir şey var bu ülkede. Araba gibi pati yaparak kalkan gördümJ. Tabi bisiklet yolu bu kadar fazla olunca, yolu karıştırma ihtimalinde artıyor.


Eindhoven’ı çıkınca kanallar görüyoruz tekrar. Bir tarafta kanaldan geçen gemicikler, diğer yanda arabalar, ortada biz bisikletliler. Amsterdam yolunda 3500km. görüyoruz. Şehre vardığımızda otogarın oradan geçerken duygulanıyorum. İki sene önce geldiğimde yalnızdım neyse ki bu sefer Ege vardı. Gece yarımda eve varıyoruz. Güzel bir karşılama. Duş aldıktan sonra Filippa soruyor:


Filippa: Bisikletten sonra duş almak iyi geldi değil mi?
Ben: Evet, zaten bisikletten sonra duş almak en iyi ikinci şeydir.
Filippa: Birincisi nedir?
Ben: Bira içmek.
Filippa: Hay Allah, evde de bira kalmamış. Neyse ben gidip alayım.



Evet, biraz adiyimJ Baktım 15 dakika sonra elinde 6lık heineken ile geri geldi Filippa. Afiyetle biramızı içip, istirahate çekiliyoruz. Amsterdam’a gelmişiz gezmeden olmaz, iki gün mola veriyoruz.

41.gün: Übach Palenberg-Eindhoven (114km.)

Mesafe: 114km.
Süre: 5sa. 52dk.
Konaklama: Kamil’in evi (CS)
Tarih: 16.08.2012

İki gün çok hızlı geçmişti, yola koyulma vaktiydi. Kahvaltı da sebze yedik bol bol, kaybettiğimiz vitaminleri ve mineralleri kazanmak için. Almanya’da Ege ile benim vazgeçemediğimiz iki lezzet vardı. Ege her gün çikolatalı puding bense; türlü meyveli yoğurttan yiyordum. 30km. sonra Ada’dan önceki son ülke, bisiklet ülkesi Hollanda’ya vardık. Her yerde bisiklet yolları, otoyol kenarlarında bile. Hem de yolun her iki tarafında. Öyle ki bazen araçlar için tek şerit, bisikletler için çift şerit yollara rastladık. Hollanda’nın dümdüz bir ülke olduğunu söylemeye gerek yoktur herhalde, zaten ülke topraklarının büyük çoğunluğu deniz seviyesinin altında.


Hollanda’nın, içinden kanal geçmeyen ender şehirlerinde biri olan Eindhoven’a, akşam saat 10 gibi varıyoruz. Genelde çiftçi buranın halkı, dünyaca ünlü elektronik devi Phillips buralı. Doktora öğrencileri Kamil ve Başar’ın evinde kalıyoruz. Çok misafirperverler bize yemek ve Grolsh birası ısmarlıyorlar. 

38.gün: Köln- Übach Palenberg (76km.)

Mesafe: 76km.
Süre: 4sa. 11dk.
Konaklama: Emin ve Yusuf’un evi 
Tarih: 13.08.2012

Rotterdam’a doğru giden Ren’e bugün veda ettik, Hollanda’dan önceki son durağımız olan Übach Palenberg’e sürdük. Alışkın olmadığımız kadar sıcaktı hava, önceki Almanya günlerine göre. Akşamüzeri ise yağmur yağmasına şaşırmadık. Neticesinde Almanya topraklarındaydık. 






Burada Ege’nin okuldan arkadaşları ve stajda olan Emin ile Yusuf’un evinde kaldık. Almanya’yı güneydoğusundan kuzeybatısına dinlenmeden geçmiştik. Yaklaşık 800km.yi bir haftada kat etmek bizi baya yormuştu. O yüzden burada iki gün dinlenmeye karar verdik.

37.gün: Koblenz-Köln (111km.)

Mesafe: 111km.
Süre: 5sa. 31dk.
Konaklama: Elena’nın evi (CS)
Tarih: 12.08.2012

christine ile birlikte Koblenz
Christine’nin dün geceki halinden eser yoktu. O gergin kadın gitmiş yerine çok neşeli, tatlı bir kadın gelmişti. Bize kahvaltı hazırlamıştı, omlet bile vardı. Kuaför öğretmeniymiş, bugün de tatilden sonra ki ilk iş günü olduğu için gerilmiş o kadar dün akşam. Kahvaltıdan sonra tren garına gelip bisikletlerimizi alıyoruz. Akşam 8’e kadar Köln’de olmalıydık, GS-FB süper kupa maçına yetişmek için. Ren nehri kenarında sürüyoruz bütün gün, yokuş yine yok. http://www.rhinecycleroute.eu/ yol boyunca tabelalar var, kaybolmanıza imkan yok.


Elena ve Mathias
CS’den tanıştığımız Elena yarı özel bir yurtta kalıyormuş. Duş alıp kısa bir sohbetten sonra direk maça gömülüyoruz, yurt ahalisinden Mathias eşlik ediyor bize. Maçtan sonra küçük bir parti veriliyor evde. Alkol acıktırıyor haliyle insanı, Elena yediğim en güzel makarnayı yapıyor bana gecenin ilerleyen saatlerindeJ

36.gün: Frankfurt-Koblenz (151km.)

Mesafe: 151km.
Süre: 7sa. 16dk.
Konaklama: Christine’in evi (CS)
Tarih: 11.08.2012

Nehirleri takip ederek ilerlemeye devam. Uzun bir süre Maine kenarından sürdükten sonra, Maine ile Ren nehrinin kesiştiği yere vardık. Ren’in bu kısmından Koblenz’e kadar yaklaşık 65km. boyunca birçok kale gördük irili ufaklı.

Daha sonra da Loreley kayasının yanından geçtik. Efsaneye göre bu kayada Loreley isimli bir denizkızı yaşarmış ve güzelliğine aldanan birçok kaptanın gemisinin batmasına neden olmuş. Gerçekte ise; tam burada suyun altında çok büyük bir kayanın varmış ve kaptanlar bu kayayı göremeyip, çarpmışlar ve gemilerini batmaktan kurtaramamışlar.


Gece 11’e kadar Koblenz’e varmalıydık, şehir merkezinde çok büyük bir havai fişek gösterisi olacaktı ama malesef varamadık. Christine bize tren garında beklememizi söylemişti. Uzun bir süre bekledikten sonra bir mesaj aldık ondan. Mesajda, ben daha fazla bekleyemeyeceğim, sabah işe gideceğim, evi biliyorsunuz, anahtarı paspasın altına koyacağım. Şok! Tam birbirimize bakıp, napıcaz olum derken, Chistine ile karşılaştık, baya gergindi. Bisikletleri gara kilitleyip, eve geçtik. O hemen yattı. Bize hazırladığı oda çok şirindi, küçük şekerler bile vardı.

35.gün: Miltenberg-Frankfurt (117km.)

Mesafe: 117km.
Süre: 6sa.01dk.
Konaklama: Judith’in evi (CS)
Tarih: 10.08.2012

Almanya’nın birçok yerini nehirleri takip ederek gezebilirsiniz. Bisiklet ağı çok geniş bir ülke. Maine kenarındaki bisiklet yollarında sürerken hiç zorlanmadık, hep düz yollar. Rüzgarın olmadığı bir güne denk gelirseniz, çok keyif alabilirsiniz. Maine rotası nostaljik rota olarak geçiyor. Yol boyunca yaşları ilerlemiş, ruhları genç bisikletçiler gördük. İkinci baharlarını yaşatıyordu onlara, Maine’ın sunduğu güzellikler. Sadece yaşlılara mı, gençlere de ev sahipliği yapıyordu, Afrika-Karayip müzik festivalinde. http://www.afrika-festival.de/ Avrupa’nın en büyük müzik ve sanat festivallerinde olduğunu öğrendik, Maine’ı bisikletle keşfetmek isteyenler için ise; http://www.exploremaine.org/bike/

Frankurt’a yaklaşık 20km. kalmıştı ki; CS’den ev sahibimiz Judith’i mesaj attı, yarım saat içinde gelmeniz gerekiyor yoksa 3 saat sonra buluşabiliriz diye. Hemen pedallara asılıp Judith’i evden çıkmadan yakaladık. İki dakika tanıştık ve anahtarları bırakıp, gitti. Çok şaşırdık, hiç tanımadığı iki insana evini bırakmıştı. Ben böyle bir şey yapmazdım herhalde, yani en azından bunu yaşamdan önce. 

34.gün: Würzburg-Miltenberg (65km.)

Mesafe: 65km.
Süre: 3sa.15dk.
Konaklama: Çadır
Tarih: 09.08.2012



Würzburg, Bavyera bölgesinde gördüğümüz son şehir oluyor. Geçtiğimiz iki gün yanımızdan akan bir nehir olmadan sürmüştük. Bugün Maine nehrini yakalıyoruz. Avrupa’da nehirler sayesinde, gemi taşımacılığı yapılabiliyor. Manş Denizinden girdiğinizde, Karadeniz’e kadar gidebilirsiniz. Maine nehri de taşımacılık yapılan nehirlerden. Würzburg’un çıkışında bir bisikletçi görüyoruz. Ege ayaklık ben ise; kaskıma ışık alıyorum. Gördüğümüz vadi manzarası bizi fena halde etkiliyor ve bu gece burada kalın diye fısıldıyor rüzgar. Alışverişimizi de yeni yapmıştık, alkolümüz de vardı. Frankfurt’a sürmekten vazgeçip, rüzgara kulak verip “Varız” dedik bu teklife. Şimdiye kadar çadır kurduğumuz en güzel yerdi. Balıklar zıplıyor, kazlar yüzüyordu. Hiçbir şey yoktur ki; bisikletçiye huzur versin, doğanın içine kurulmuş çadır kadar.

33.gün: Nürnberg-Würzburg (126km.)

Mesafe: 126km.
Süre: 6sa.36dk.
Konaklama: Paul’un evi (CS)
Tarih: 08.08.2012

Uyandığımda boğazım ağrıyor, burnum akıyordu. Avusturya’da yakalandığımız yağmurun acısı şimdi çıkıyordu. Halsiz bir şekilde yola çıktık. Nürnberg’in çıkışı, girişi kadar zor olmuştu. Sürekli otobanlara rastlıyorduk. Alternatif köy yolları vardı. Oralardan sürdük. 3-5 km. de bir yolu kontrol ediyorduk, Ege tek elle bisiklet sürmekten harap olmuştu. Süperman gibi ilerliyorduJ Hastalığın verdiği yorgunlukla, sürmekte zorlanıyordum. Bir an önce bitsin bugün diyordum öte yandan gün hiç bitmeyecek gibi geliyordu. Alkol tedavisine başladım ben de. Jagermeister aldım Neumark diye bir marketten. 40 çeşit bitki özünde yapılmış bir likör. En sevdiğim alkollerdendir. Boğazımı yakıyor ve ağrım kısmen azalıyordu.

Aksilikler peşimizi bırakmıyordu. Kaskımın ışığı düştü, birkaç kez zincir attı. Sonrasında önce Ege’nin akabinde benim heybem yırtıldı. Onlarla uğraşırken hava da kararmıştı. Heybeyi onarmaya çalışırken bir kadın yanaştı yanımıza transporter tarzı arabasıyla. Bizi istediğimiz yere bırakabileceğini söyledi. Kabul eder miyiz böyle bir yardımı onca yolu sadece kas gücümüzle gitmişken! Kibarca reddedip, işimizi bitirdik.


Würzburg’da evinde kalacağımız Paul ile mesajlaşıyorduk. Ha geldik, ha geleceğiz diyoruz ve sonunda varıyoruz. Paul ile ilgili bir anekdot;  CS’den istek gönderdiğimizde kabul edip, bira içip içmediğimizi sormuştu ilk. Nedenini gece vardığımızda anlıyoruz. Hazırlık yapıp tüm dolabı birayla doldurmuş bu Venezuelalı arkadaşımız. Hem de, buğdaydan yapılmış Bavyera birası. Genelde buğday birası sevmem ama bu bira bir harikaydı dostum J 3-4 biraya anca dayanıyor yorgun vücudumuz ve istirahate geçiyoruz.

32.gün: Bogen-Nürnberg (190km.)

Mesafe: 190km.
Süre: 10sa.17dk.
Konaklama: Anna’nın evi (CS)
Tarih: 07.08.2012


En fazla mesafe kat edilen gün, otobanda polise yakalanma, ıssız korulukta kaybolma, gece lastiğin patlaması… Hoş geldiniz turun en uzun ve maceralı gününe.

Uyandığımızda ıslak değildik, çadırı su basmamıştı. Dün varmamız gereken Regensburg’a 70km. sonunda, düz, geniş bisiklet yollarından sürerek ulaştık. Regensburg’ta ihtişamına, asaletine hayran kaldığımız; bize ev sahipliği ve rehberlik eden Tuna’ya veda ediyoruz. Son kez burada görüyoruz Tuna’yı. O doğum yeri olan Kara Orman’a; biz kuzeye Nürnberg’e kırıyoruz dümeni. 

Tuna’ya veda etmek bize hiç yaramadı. Önce zor yollar çıktı karşımıza daha sonra beklenmedik aksilikler. Regensburg’un çıkışında dik bir yokuş karşıladı bizi, tepeye vardığımızda rüzgar aldı onun yerini. Şartlar lehimize değildi ve karşımıza sürekli bisiklet sürmenin yasak olduğu otobanlar çıkıyordu. Bu da yolu uzatmamız anlamına geliyordu. Rüzgarın azalmasıyla birlikte hızlanmaya başladık ve varışa sadece 15km. kala henüz güneş batmamıştı. Bu son düzlükte karşımıza yine otoban çıktı. Bu kez yolu uzatmak istemeyip otobana daldık hem de ne otoban! Almanya’nın araç trafiği en yoğun otobanı, Münih-Berlin otobanına. Bu yoldan sadece 2km. ilerlersek, 20km. kısaltmış olacaktık yolu. Otobana adım atar atmaz korna sesleri ve bağırmalarla karşılaştık. 5 dakika sonra da polis çıkageldi. Aha dedim şimdi sıçtık Ömer, yedik cezayı. Adamlara kaybolduğumuzu ve otobana girdiğimizi fark etmediğimizi söyledik. Pasaportlarımızı gösterdik. Bize eskortluk edip, otobanı güvenli bir şekilde terk etmemizi sağladılar. Gelelim cezaya: kişi başı 40Euro. Bu seferlik affettiler, cezadan kurtulduk. Üstüne yolu tarif ettiler, biz de salağa yatıp dinledik. Halbuki nereye gittiğimizi biliyorduk.


Nürnberg’e giden kanal yolunu tuttuğumuzda hava kararmıştı. Günlük rekorumuzu da kırmıştık, dolayısıyla yorulmuştuk. Kanal bir koruluğun içinden geçiyordu, kaybolmak içten bile değildi. Nitekim korktuğumuz başımıza geldi, kaybolduk ve o an hiç istemediğimiz bir şey daha oldu. Lastiğim patlamıştı. Zifiri karanlıkta değişimi yapmak baya vakit kaybettirdi bize. Lastiği değiştirirken, bir adam geldi yanımıza. Bizi bekledi ve koruluktan çıkmamız için rehber oldu.

Tam şehre girecektik ki; yine otoban çıktı karşımıza. Bu kez sadece kesmemiz gerekiyordu yolu. Öyle de yaptık. Otobanı geçer geçmez, arkadan siren sesi duyduk. İşte bu sefer yedik cezayı dedim Ege’ye. Allah vere de aynı polisler olmasa. Polis arabası yaklaşırken mecbur çektik sağa ve akıbetimizi beklemeye başladık. Ve adamlar yanımızdan geçip gittiler, bizim için gelmiyorlarmışJ Bu sevinçle daha iştahlı sürdük ve gece yarımda Anna’nın evindeydik. Sabah 6’da kalkacak olmasına rağmen bizi beklemişti, ödüllendirmek istemişti belki de bizi. Ne gündü ama! 

31.gün: Passau-Bogen (89km.)

Mesafe: 89km.
Süre: 4sa.45dk.
Konaklama: Çadır
Tarih: 06.08.2012

Barbara ile 
Az kalsın odometresiz kalıyorduk bugün. Sabah Barbara’yla vedalaşıp çıktık. Biraz sonra odometrenin olmadığını fark edip geri döndük. Barbara’da o sırada koşu yapmaya çıkmış. Yolda rastlaşmasak, baya bir beklememiz gerekecekti. Neyse odometreyi alıp, yola çıktık. Bir yanlış yön kazası daha, tekrar Avusturya’ya doğru sürmüşüz yanlışlıkla. Baya vakit kaybetmiştik.

Yolda bolca bisikletli gördük. 7’den 77’ye herkes bisiklet kullanıyor. Aile boyu bisikletler gördüm. Çiftli bisikletin arkasına bağlamışlar küçük bisikleti ailecek geziyorlar. Öndeki biraz amelelik çekiyor ama görüntü mükemmeldi. Umarım bende bir gün, eşimle çocuklarımla böyle bir tura çıkabilirim. Hiç üşenmiyor bu Almanlar böyle şeyler için, spora da önem veriyorlar. Köylerden geçerken spor merkezleri görüyoruz.


Gergin bekleyiş, acaba sular çadıra ulaşabilecek mi?
Akşam olmasını beklemedi bugün kara bulutlar. Biz de erken davranıp, geçmiş deneyimlerimize dayanarak, yağmur şiddetlenmeden çadır atıyoruz, Tuna kenarında gördüğümüz ilk boşluğa. Tuna üzerinden çok büyük gemiler geçiyor. Nehrin genişliği çok dar çadır kurduğumuz yerde. Hatta normalden biraz hızlı giden bir geminin yarattığı dalgalar çadırı hafif yalamıştı. Başka yere de taşıyamıyorduk çadırı. Bütün gece tedirginlikle geçti, neyse ki; hiçbir gemi çadırı ıslatmayı başaramamıştı:)

30.gün: St.Panteleon-Passau (121km.)

Mesafe: 121km.
Süre: 6sa.09dk.
Konaklama: Barbara’nın evi (CS)
Tarih: 05.08.2012


Köy insanı sabah erken kalkıyor, biz de onlara ayak uydurup 6’da uyandık. Maria bize reçel kahve, domates, türlü türlü salamdan oluşan kahvaltı hazırlamıştı. Türkiye’ye gelmişler daha önce ve iki hafta sonra da Kemer’e gideceklermiş ailecek. Teşekkür ediyoruz her şey için ve Almanya için sürmeye başlıyoruz.

Dün gece iyi ki, o kötü havada Linz'e gitmeye çalışmamışız. Hem yolumuz çokmuş hem de yokuş çıkmamız gerekiyormuş. Öğlene doğru Linz’e vardık. İnternet için genellikle Mc.Donaldsları kullanıyoruz. İnternet ücretsiz. Yolun ortalarında Tuna’ya tekrar kavuşuyoruz. Tuna buradaki güzelliklerde de başrolde. Alabildiğine yeşil, ormanlık alanlardan geçiyoruz. Bisiklet yolları tam kenarından geçiyor Tuna’nın, gayette düzgün yollar, hızlı kat ediyoruz bu bölümleri. Tabela yine yok fark etmiyoruz Almanya’ya girdiğimizi.

Etrafımızı yine kara bulutlar sarmaya başlamıştı ki; Almanya’da ki ilk durağımız Passau’ya varıyoruz. Şehirdeki köprüler, binalar çok renkli ve tarih kokuyor şehrin Arnavut kaldırımları. Burada CS’den Barbara ile buluşuyoruz. Eve girdiğimiz anda yağmur bastırıyor, bu kez ucuz kurtuluyoruz, peki ya yarın?

29.gün: Viyana-St.Panteleon (163km.)

Mesafe: 163km.
Süre: 7sa.42dk.
Konaklama: Manfred ve Maria’nın çiftlik evi
Tarih: 04.08.2012

Bir günlük aranın ardından tekrar yollardaydık. Yolumuz uzundu, Linz, 180km. Her şey güzel başlamıştı aslında ta ki, yağmur, şimşek, yıldırım bizi yakalayana kadar.

Erken sayılabilecek bir saatte yola çıkmıştık, yağmurla birlikte. Bir saat kadar yağmurla birlikte sürdükten sonra Viyana çıkışında yağmur kesildi. İlerleyen saatlerde hava iyice açtı. Uzun bir aradan sonra iniş ve çıkışlarla karşılaştık. Hele bir iniş vardı ki çok keyifliydi. Menderesler yaparak indik aşağıyaJ

Avusturya’nın yolları çok düzgün. Yamalı, çukurlu, yarık Bulgaristan-Sırbistan yollarından sonra çok iyi geldi. Tempomuza bakılırsa akşam Linz’de olmamız gerekiyordu. Ancak Linz’e yaklaşık 30km. kala inanılmaz bir sağanak yağmur başladı. Hiç böyle bir yağmura yakaladığımı hatırlamıyorum. Aslında başlarda gayet iyiydi yağmurda sürmek, çocuklaşmak, ıslanmak, kirlenmek.

Maria'nın bizim için hazırladığı yataklar.
Tepeye vardığımızda şimşekler çakıyordu. Ara ara düşen yıldırımları görebiliyorduk. Korkmaya başladık, etrafta sığınacak bir yerleşim yoktu, görüş mesafesi 2 metreye kadar düşmüştü, gözlerimizi zor açıyorduk. Öyle ki arabalar bile yol kenarına çekilmiş, sürücüler doluya dönen  yağmurun hatta gökten düşen küçük taş parçalarının bitmesini bekliyorlardı. Bu şekilde ilerleyemezdik. Çadır atalım dedik ama her taraf göl olmuştu. Bu sırada pus biraz dağıldı ve hemen ileride küçük bir kulübe gördük. Tam oraya sığınacaktık ki; kadının birisi arabasıyla yanaştı ve onu takip etmemizi söyledi. Bir çiftlik evinin önünde durduk. Kadın bizi içeri aldı. Maria. Hayatımızı kurtarmıştı belki de. Bize havlu verdi kurulandık, kahve ve kek ikram etti, gece burada konaklayabileceğimizi söyledi. Böyle olunca Linz yarına kalmıştı.

Şunu söylemeden de geçemeyeceğim, ırklara karşı aşırı bir ön yargım yoktur ama olsaydı da herhalde bu turda yok olurdu. Çünkü insan olmanın dili bir, Bulgarı, Sırpı, Avusturyalısı vs. hepsi çok yardımcı oldular. 

27.gün: Bratislava-Viyana (91km.)

Mesafe: 91km.
Süre: 4sa.35dk.
Konaklama: Neco’nun yurdu
Tarih: 02.08.2012

Kaldığımız hostele 32euro ödedik, aslında 28euroydu ama bazı şehirlerde şehir vergisi adı altında ayakbastı parası gibi bir ücret alıyorlar. Kişi başı 2euro idi. Daha önce gittiğim Roma’da da aynı şeyi yaşamıştım.

Tuna üzerindeki Yeniköprü(Novi Most)’den şehrin diğer yakasına geçtik. Burası EuroVelo 6 İle 13(Iron Curtain) rotasının kesişim noktasıydı. Soğuk Savaş döneminde Avrupa yaklaşık yarım yy.boyunca kuzeyden güneye ayrılmıştı. Bu rotada, buna itafen Norveç-Rusya sınırından başlayıp Karadeniz’e kadar uzanmaktadır. Neyse başka zaman Iron Curtain.
                           http://www.ironcurtaintrail.eu/en/die_etappen/index.html

Günün başlarında sadece bisikletlilere ait olan geniş yollardan sürdük. Yolda lastiği patlamış Zuzanna isimli Slovak bisikletçiye rastladık. Sanki turun başından beri bu anı bekliyordum. Hemen alet edevat takımını çıkartıp lastiği değiştirdik ve uğurladık Zuska’yıJ

Avusturya’ya geçtiğimizi tabeladaki yazıların Almancaya dönmesinden anladık. Öyle güle güle Slovakya ya da Avusturya’ya hoş geldiniz türünden bir tabela yoktu. Turun sıcak günlerinden biriydi, her zaman olduğu gibi yolu şaşırıp bisiklet yolundan çıktık. Köylerden geçiyoruz, suyumuz az market arıyoruz yok. Oto galeri var ama market, çeşme yok. Balkanlar su açısından rahattı, yol üzerinde çeşmelere rastlıyorduk. İki köy daha geçmemiz gerekti market bulabilmek için. Markete vardığımızda ise odometre 2000. km.'yi gösteriyordu.

Viyana’ya vardığımızı da trafiğin artmasından anladık. Tabela yine yok. Biraz daha ilerliyoruz ve bisiklet trafiği başlıyor. Her yerde bisiklet süren insanlar, karınca sürüsü gibi. Bisikletliler için trafik ışıkları bile yapmışlar. İnsanlar genelde kasksız kullanıyorlar. Havanın kararmasına yakın Neco ile buluşacağımız Batı Tren Garına varıyoruz. 5 dakika sonra Neco elinde biralarla geliyor. Yorgunluk birası olacak illaki.